1993'ten günümüzde Borsa İstanbul'un en değerli şirketleri
- Borsa İstanbul 1993 yılından bu yana pek çok gelişmeye şahitlik etti.
- Bugün işlem hacmi 100 milyar TL'yi geçmiş durumda.
- Gelin bu yolculukta yaşananlara bir göz atalım.
Türkiye’de sermaye piyasaları, teşkilatlanmış piyasa açısından bakıldığında öyle çok da uzun bir maziye sahip değil. New York Borsası 200 yıldan uzun bir maziye sahipken ondan daha da eski olan ve günümüz hisse senedi borsalarına en benzer şekilde çalışan ilk borsa Belçika’daki Anvers Borsası 600 yıldan uzun bir geçmişi beraberinde getiriyor.
Her ne kadar daha önce de ticaretin gerçekleştiği onlarca borsaya mekan olmuşsa da İstanbul’da 1986’da kurulmuş olan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, 2012’den bu yana bildiğimiz ismiyle Borsa İstanbul ise sermaye sahipleri ile sermayeye muhtaçları buluşturmaya 3 Ocak 1986’da başladı.
İMKB’nin ilk günlük bülteninde (bülten no:1) kapanış fiyatlarına yer verilen hisse senetleri; Anadolu Cam (eski), Anadolu Cam (yeni), Bagfaş, Çelik Halat, Çimsa, Çukurova Elektrik (yeni), Eczacıbaşı Yatırım, Ege Biracılık (eski), Ege Biracılık (yeni) , İzocam (eski), Koç Yatırım (eski), Kordsa, Koruma Tarım, Olmuksa, Rabak, Sarkuysan, Şişecam (eski), Gübre Fabrikaları, İş Bankası (B).
İşlem hacmi 100 milyar TL'yi geçti
O günden bugüne İstanbul Borsası’nda ya da bugünkü ismiyle Borsa İstanbul’da köprünün altından çok sular aktı. Alıcının ve satıcının kara bir tahtaya yazıldığı, alanın ve satanın hizasına imza atarak sözleşmeye dönüştürdüğü günlerden, vadeli işlemlerin, opsiyonların, tahvillerin işlem gördüğü, 530 şirketin kote olduğu ve her geçen hafta yeni şirketlerin de eklendiği büyük bir pazara dönüşen borsada bugün gerçekleşen işlem hacmi 100 milyar TL’yi geçmiş durumda.
BİST aynı zamanda ilk elektronik sisteme geçtiği ve istatistiklerin dijital olarak kayıt altına alındığı 1993’ten bu yana ekonomideki kritik dönüm noktalarının da önemli bir göstergesi oldu. Krizler, yüksek hızlı büyüme dönemleri, enflasyonun zirve yaptığı, bankaların battığı, tüm dünyanın Türkiye’de bir şirket alabilmek için kapıştığı, savaşların ortasında ekonominin çalkalandığı, dijitalleşmenin, yeni ekonomilerin, yeşil dönüşümün, yeni teknolojilerin her şeyi etkisi altına aldığı tarihsel dönemlerin de barometresi oldu.
1993 yılından bu yana bu dönüm noktalarını gösteren bir grafikle Borsa İstanbul’un her yıl en değerli şirketlerinin değişimini cnbce.com okurları için görselleştirdik. (Açılışta yarış grafiğinden yıllara göre en değerli şirketlere göz atabilirsiniz.)
1993 zirve TOFAŞ'ın
1993 yılında borsanın en değerli şirketi Tofaş Otomobil Fabrikaları’ydı. 47 milyon TL’lik piyasa değerine sahip TOASO’yu yine bu şirketin sahibi olan Koç Holding izliyor, ardından ise İş Bankası hisse senetleri geliyordu. 1993-1995 arası Türkiye'nin inişli çıkışlı ekonomisinin yokuş aşağı hızlandığı yıllar olarak özetlenebilir.
1993 aslında ülkenin en derin krizlerden birine girmenin arifesinde olduğu bir yılı işaret ediyordu. O dönemin TÜSİAD raporlarına göre son yıllarda yaşananlara benzer bazı gelişmelerin yaşandığı 1993’te ekonomide TL yeni döviz tutma eğiliminin arttığı ve döviz tevdiat hesaplarının hızlı bir artış eğilimine girdiği bir dönem yaşandı.
İç borçlanma rekor düzeye ulaşırken, aşırı tüketimin önlenememesi nedeniyle büyüme hızla sürerken beraberinde geçmiş iki yılla paralel bir yüksek enflasyonu da getirdi. Körfez Krizi’nin ekonomi üzerindeki yıkıcı etkilerinin hala sürdüğü de dikkat çekiyordu.
Yüksek enflasyon karlılığı artırdı
Fakat yüksek büyüme hızı özellikle sanayinin lokomotifi olan şirketlerin büyümesi üzerinde ciddi bir katkı yaratıyor, yüksek enflasyon nedeniyle karlılıklar da hızla artıyordu. Türkiye’nin otomobil devi Tofaş’ın piyasa değerindeki zirve seviye, onu konsolide eden Koç Holding’in yükselen seyri ve parayı temsil eden İş Bankası’nın 1993’teki piyasa değeri hakimiyetleri de böylece anlam kazanıyordu.
1994 ise artık kriz yılıydı. 1993 yılının sonunda para piyasalarında yaşanan büyük dalgalanmalarla yıla başlayan Türkiye ekonomisi, yüksek cari açık ve sürdürülemez düzeye gelen kamu borcu nedeniyle hükümet değişiklikleriyle de karşılaşmış, “5 Nisan Kararları” olarak tarihe geçen ekonomik önlem paketleriyle ekonomi sıkıntılı bir sürece girmişti.
Öncesinde gelen devalüasyonla kur ile enflasyon arasındaki makasın kapatılması girişimleri ekonomik aktivitedeki dengeleri de bozarken gecelik faizlerin yüzde 300’lere çıktığı günler yaşandı. Ve sonunda da 1994 yazında hükümet IMF ile stand-by masasına oturmak zorunda kaldı.
Borsada şirketlerin piyasa değerleri artan enflasyon ve yükselen kur arasına sıkışarak düşmeye başlarken, Akbank çalkantılı dönemde ilk halka arzıyla bir anda piyasa değerinde liderliği ele geçirdi.
Koç Holding, Garanti Bankası ve Arçelik de o yıl piyasa değerini artırırken borsanın yavaş yavaş çalkalanmaya başladığı yıllar da bu yıllara denk geliyor. 1995 yılında ise krizin etkileri borsa şirketleri üzerinde derinlemesine hissedildi. Bu yılda Petkim uzun borsa yolculuğuna en değerli şirket olarak başlarken bankacılık hisselerinin krizlerden karlı çıkan hisseler olduğunu çoğu yatırımcı da bu dönemde anladı. Sanayi şirketlerini değerlerinde ise keskin düşüşler yaşanmaya başladı.
Stand-by'ın borsaya etkisi
1993-1995 arasında dibi gören Türkiye ekonomisi özellikle IMF ile stand-by anlaşmasının ardından yazılan yeni bir hikayeyle yeniden hızla yükselişe geçerken gelecek 3-4 yıl (1996-1999) borsa şirketlerinin akıl almaz artışlar yaşadığı yıllar olarak kayıtlara geçti. İş Bankası C grubu hisseleri 1995-1999 arasında 137 katına çıkarak borsanın en değerli şirketi haline geldi.
Aynı dönemde Tüpraş hisseleri 97 katına yükselerek 1999'da en değerli ikinci şirket, Yapı Kredi Bankası hisseleri 191 katına çıkan piyasa değeriyle üçüncü en kıymetli şirket oldu.
Ve 2000-2002... Türkiye ekonomisi için kaçınılmaz döngü... 1994'ten tam 6 yıl sonra ekonomide yeniden krizler dönemi. Bankacılık krizi, anayasa kitapçığı fırlatılması, rejim tartışmaları, hükümet değişiklikleri, teknokrat bürokrasi dönemleri, seçimler ve ardından AK Parti iktidarının 22 yıl sürecek iktidarının başlangıcı.
Tarihe 2001 krizi olarak geçen bu dönemde ekonomide belirsizlikler dönemi borsaya da kaçınılmaz olarak yansıdı. 24 bankanın iflas etmesiyle Türkiye'de finansal kurumlar ilk kez yakın izlemeye alındı. Bir önceki dönemin en değerli şirketi İş Bankası'nın piyasa değeri 2000-2002 arasında bu dönemde yarı yarıya, Yapı Kredi Bankası'nın piyasa değeri yüzde 70 erirken, Akbank ve Garanti Bankasının piyasa değerleri ise bu dönemde artış yaşadı. Akbank bu performansıyla 2002 yılında en değerli ikinci şirket haline gelirken Turkcell, piyasa değerinde yaşanan nispeten daha az düşüşle en değerli şirket ünvanına ulaştı.
Tarihin en uzun rallisi geliyor...
2003 ise hem Türkiye ekonomisi hem de İMKB açısından tarihinin en uzun rallisi için bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. IMF ile yeni uzun vadeli stand-by süreci ve Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması, yabancı yatırımcıların kuyruğa girdiği Türk varlıkları için tarihin en yüksek piyasa değerlerinin kapısını açan unsurlar oldu. 2002 yılından 2010 yılına kadar İMKB-100 endeksi yüzde 743 değer kazanırken Garanti Bankası aynı dönemde 19 katı, Akbank 7.6 katı, İş Bankası C grubu hisseleri 7 katı fiyatlara yükselmişti. Birkaç istisna hariç neredeyse hepsine dünyanın dev bankalarının talip olduğu Türk bankalarından yönetim hissesi yabancıların elinde olmayan bankaların ise halka açık hisseleri yabancılar tarafından kapışılıyordu. Böylece bu süreçte Türk bankaları borsanın en değerli şirketleri haline gelmeyi başardı.
Avrupa'dan esen ılık rüzgar kesilince...
Avrupa'dan esen ılık rüzgarların, Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasına dönüşü ise 2010 sonrasında gerçekleşti. Müzakerelerin yavaşlaması, AB Raportörleri'nden Türkiye ile ilgili özellikle insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusundaki eleştirel raporlarını, Türk halkının AB referandumunda yüzde 60'tan yüzde 43'lere inen olumlu görüşü ve 2013'te yaşanan Gezi Parkı olayları izledi. Esen soğuk rüzgarlarla 2016'da tam üyelik müzakereleri tabir yerindeyse tam olarak buz kesti. Bunun etkisi 2010'a kadar Türkiye'den alabileceği en ufak varlığa bile talip olan yabancı sermayenin ülkeyi terk etmeye başlamasıyla borsaya da yansıdı.
Bunda Türkiye'nin birbiri ardına düşürülen ve yatırım yapılabilir seviyeden spekülatif seviyeye inen kredi derecelendirme notlarının da etkisi büyüktü. 2015 yılına gelindiğinde birçok bankanın piyasa değeri beşte bir ila üçte bir oranları arasında değişen seviyelerde değer kaybetti. Yine birçok teknoloji ve sanayi devinin piyasa değerleri de hızla eridi. Fakat AB ile donan üyelik müzakerelerine rağmen Türkiye hızlı büyüme politikasına devam etme kararı almıştı. Bu da bir katalizörünü kaybeden borsanın bu defa ekonomideki olumlu havayı önceliğine almasıyla Borsa İstanbul için yabancıların hızla çıktığı fakat yerini de yeni bir sermaye grubu olarak yerli yatırımcıların aldığı süreç başladı. Ve bu süreç bugüne kadar da dalgalı bir seyirle de olsa devam etti.
Borsadaki genel yükselişleri hızlı yükselişlerde kar realizasyonlarıyla sınırlandıran ve fiyatlar üzerinde adil değer baskısı kuran yabancı yatırımcının yerine, yerli yatırımcının geçişiyle piyasada sert dalgalanmaların da önü açılmış oldu.
Ralli yarıda kaldı
2017 yılında borsa zirve yaparken, piyasa değerinde zirveyi bankaların elinden Koç Holding devraldı. Banka hisseleri sıralamada bu dev holdingi takip etti. Borsada yeni zirve hesapları yapılıyordu ki 15 Temmuz Darbe Kalkışması ile bu ralli yarıda kaldı. Fakat kalkışmanın bastırılmasının ardından borsaya yeni sermaye girişleri ve küçük yatırımcıların, özellikle de çoğu kripto para piyasalarında kazandıkları paraları hisse senedi piyasasına yeni halka arzlarla getirmesi, her yeni ayda yatırımcı rekorlarının kırılması ile enteresan bir döneme girildi.
Bu dönem aynı zamanda tüm dünya ile birlikte Türkiye'nin de küresel pandemi nedeniyle evlere kapandığı, lojistik krizler sonucunda mal ve hizmet fiyatlarının anormal şekilde yükseldiği, yüksek tüketim harcamaları ve global etkiyle enflasyonun yeniden astronomik seviyelere çıktığı bir dönemi içeriyor.
"Türkiye tezi" dönemi
Bu dönemde Türkiye'nin ekonomi politikası ortodoks olmaktan çıkarken "Türkiye tezi" adı verilen başka bir para ve ekonomi politikasıyla global trendlerin tersine hareketlerle rezervlerin hızla eridiği bir sürecin de içerisine girildi. Fiktif fiyatlamaların zirve yaptığı bu dönem şirket bilançolarına da yansırken, okur yazarlığı düşük yeni yatırımcı kitlesinin de etkisiyle bazı şirketlerin hisse senetlerinin astronomik artışlarla Koç Holding ve bankaları piyasa değerinde liderlikten indirdiği günleri de gördük.
Ardından yaşanan deprem felaketiyle borsada piyasa değerleri baskıyla karşılaşsa da bunun etkisi çok uzun sürmedi. Fakat biraz daha rasyonelleşmeye başlayan fiyatlarla borsadaki yükselişin daha manalı seviyelere geldiği bugünlere ulaşmış olduk.