Şirket satın almalar politik midir?
Şirket satın almalar, bir diğer ifadeyle M&A, ticari olduğu kadar zaman zaman politik meseleler hâline de gelebiliyor. M&A evreninde bir süredir yaşanan değişimler bize aynı zamanda uluslararası iş dünyasında yaşanan değişime ilişkin de önemli veri sağlıyor. Bir çelik firmasının şirket satın alma serüveni, bizlere siyasi önceliklerin iş dünyasına etkilerini göstermek açısından muazzam bir örnek sunuyor.
Dr. Ceyhun Emre Doğru tarafından hazırlanıp sunulan Strateji Katı’nın bu bölümdeki konusu, şirket satın almaların jeopolitik boyutu.
Bir çelik firması nasıl ulusal siyasetin gündemine oturdu?
Bu şirket satın alma serüveninin aktörleri Japon çelik üreticisi Nippon Steel ve ABD’li çelik firması US Steel. Nippon Steel, 2023 yılının Ağustos ayında US Steel’i satın almak için 15 milyar dolarlık bir teklif verdi. Bu sıradan gibi görünen teklifi siyasi gündem hâline getiren şey ise ABD’li US Steel’in ülke açısından stratejik ve sembolik değeriydi. 1901 yılında kurulan US Steel’in değeri, kurulduğu dönemde ABD bütçesinin tam iki katıydı. 100 yıldan fazla süredir ABD ekonomik hegemonyasının yapıtaşlarından biri olan US Steel, ülkenin endüstriyel üretiminin ve ekonomik gücünün simgelerinden biri hâline gelmişti. Dolayısıyla Japon Nippon Steel satın alma teklifi, sendikaların ve hatta ABD Başkanı Joe Biden’ın müdahil olduğu karmaşık bir süreci başlattı.
Uluslararası satın almalar gözetim altında
Ticari bir kararın nasıl siyasi bir gündeme dönüştüğünü anlatmadan önce bazı uluslararası yatırımların artık siyasetin ana gündem maddelerinden biri hâline geldiğini vurgulamamız gerekiyor. Buna örnek olarak da ABD ve AB’de yatırımların incelenmesi için kurulan mekanizmaları inceleyebiliriz. ABD’de CFIUS (The Committee on Foreign Investment in the United States) 1975 yılında kurulan bir yatırım izleme mekanizması olarak faaliyet gösteriyor. Kurulduğu dönemde ABD’nin ekonomik hegemonyasına tehdit olarak görülen Japon yatırımlarına karşı faaliyet gösteren CFIUS, giderek güçlendi ve ABD güvenlik bürokrasisi ile birlikte hareket ederek yabancı yatırımların ulusal güvenliğe tehdit oluşturup oluşturmadığını denetlemeye başladı. Son dönemde ise Çin’in artan ekonomik yatırımlarını odağına aldı ve örtülü satın alma yoluyla ABD’nin stratejik sektörlerine yatırım yapılıp yapılmadığını inceliyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde ise Çin’e karşı başlatılan ticaret savaşı nedeniyle bu kurumun gücü giderek arttı.
AB’de ise yabancı yatırımların denetlenmesi ilk olarak 2019’da gündeme geldi. Bunu tetikleyen olay ise Alman robotik şirketi KUKA’nın 2016’da Çinli bir şirket tarafından satın alınmasıydı. Özellikle kuantum teknolojisi, bulut bilişim, yapay zekâ, robot, drone ve 6G gibi hassas teknolojilerin korunması amacıyla AB geçtiğimiz aylarda kapsamlı bir Ekonomik Güvenlik Paketi (EU Economic Security Package) hazırladı ve yatırım izleme mekanizmalarını genişletti. Bu örneklerden hareketle görüyoruz ki hem ABD’de hem de AB’de yatırımların ulusal ve ekonomik güvenlik açısından incelenmesi uluslararası satın almaları etkileyen en temel unsurlardan biri hâline geldi.
Bu kısa arka plandan sonra Nippon Steel vakasına geri dönelim. 2024 yılı hem dünyada hem de ABD’de seçim yılı. Kasım ayında yapılacak ABD Başkanlık seçimleri işçi, sendika ve seçmenlerin siyasi gücünü artırırken siyasi çıkarların ticari çıkarlara önceliklendiği bir dönemi başlattı. Bu bağlamda, ABD’li Cumhuriyetçi Kongre üyeleri Nippon Steel’in Çin’deki yatırımlarının ve ticari ilişkilerinin araştırılmasına dair baskıda bulunmaya başladı. Buna ek olarak, Biden’ın Cumhuriyetçi rakibi Trump’ın ABD’li şirketlerin ülkede kalması ve daha fazla istihdam yaratılması yönündeki güçlü siyasi söylemi göz önünde bulundurulduğunda Biden hükümeti ve Demokratların seçim öncesi rakiplerine böyle bir koz vermek istemediği söylenebilir. Çünkü, 11 bin kişiye istihdam sağlayan US Steel’in Pittsburg’deki fabrikası, Başkanlık seçiminde kritik öneme sahip Pensilvanya eyaletinde bulunuyor. ‘Swing State’ olarak tanımlanan Pensilvanya, Başkanlık seçiminin sonucunu belirleme gücüne sahip eyaletlerden biri olarak görülüyor. Başkan Joe Biden da beklendiği üzere US Steel’in bağlı olduğu sendikanın başkanını arayarak “arkalarında olduğunu” belirtti ve “Amerikan çeliği ABD’de kalmalı” açıklamasında bulundu.
Bu aslında ABD tarihinde eşine az rastlanır bir durum çünkü 1990’dan beri ABD Başkanları sadece 7 tane anlaşmayı bloke etmişler ve bunlardan 6’sı 2012’den sonra yapılmış. Yani, gerek Demokratlar gerekse de Cumhuriyetçiler ABD’nin küresel ekonomide endüstriyel üretim payının düşmesi ve Çinli şirketler başta olmak üzere uluslararası satın almaların ulusal ve ekonomik güvenlik perspektifinden yorumlanmaya başlaması nedeniyle M&A dünyasını regüle etmeye ve gerektiğinde müdahalede bulunmaya hiç olmadığı kadar meyilli hâle geldiler.
Asansör notları
Strateji Katı’na çıkan asansörde incelediğimiz bu vakadan çıkaracağımız 3 önemli mesaj var:
1- Küresel sistemdeki korumacı eğilimler ticaret ve yatırım kararlarını etkiliyor
2- Seçim dönemlerinde politik çıkarlar önem kazanabiliyor
3- Birleşme ve satın alma yapacak şirketler siyasi faktörleri detaylı düşünmeli