İş dünyası demografik dönüşüme hazır mı?

PAYLAŞ

İş hayatında doğru stratejileri geliştirmek isteyen Strateji Katı’ndaki liderler sürekli olarak zor bir dengeyle karşı karşıyalar. Bu dengenin bir tarafında hızla değişen şartlara uyum sağlamak, diğer tarafında ise uzun vadeli trendleri ya da dip dalgaları tespit edebilmek yer alıyor.

Her ne kadar değişimi yakalamanın zor olduğu düşünülse de asıl zor olan uzun vadeli gelişmeleri takip etmek ve bu gelişmelerin olası etkilerini değerlendirerek buna göre strateji belirlemek.

Dr. Ceyhun Emre Doğru tarafından hazırlanıp sunulan Strateji Katı’nın bu bölümünde uzun süredir alttan alta kendini hissettiren ancak son dönemde tekrar gündeme gelen ve bir daha da gitmeyecek gibi görünen bir konuyu, “demografik dönüşümü” ele aldık.

Demografik Dönüşümü Anlamak

Demografik dönüşüm nüfusun büyüklüğünde ve yapısında yaşanan önemli değişiklikler anlamına geliyor. Yani belirli sınırlar içerisinde yaşayan insan gruplarının hem sayısında hem de bu sayının kendi içerisindeki dağılımında meydana gelen dönüşümden bahsediyoruz.

Hem dünyada hem de Türkiye’de yaşanan demografik dönüşümü 3 ana başlıkta inceleyeceğiz: nüfusun yaşlanması, ortalama yaşam beklentisinin uzaması ve bağımlı nüfus içerisindeki oransal değişim.

BM tahminlerine göre dünya nüfusu bu yüzyılda 11 milyarı aşmayacak. 2086 yılında 10,4 milyar ile zirve yapacak ve ardından tekrar düşüşe geçecek. Bunun temel nedeni ise birçok ülkede doğurganlık oranlarının düşmesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit, bir felaket” olarak nitelendirdiği doğurganlık oranlarının azalması Türkiye için de endişe verici bir trende işaret ediyor.

TÜİK’in demografik dönüşüme dair verileri de bu trendi teyit ediyor. TÜİK verilerine göre 65 yaş üstü yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı 2023 itibarıyla yüzde 10’un üzerine çıktı. 2018 yılında 32 olan ortanca yaş ise 2023’te 34’e yükseldi. Nüfusumuzun hızla yaşlanmasının arkasındaki temel faktör ise düşen doğum oranları. 2001 yılında 2,38 olan doğum oranı 2023’te nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1’in altına gerileyerek 1,51’e düştü.

Tabii bu durumun arkasında bir paradoks da var. Yaşlı nüfusun artması aslında ekonomik ve sosyal gelişimin göstergesi olan ortalama yaşam beklentisinin artmasıyla doğrudan ilgili. Türkiye’de 1960 yılında 50 olan ortalama yaşam beklentisi bugün 77 yaşın üstüne çıkmış durumda. Yani bir tarafta giderek yaşlanan diğer tarafta da yaşlılarının giderek daha uzun yaşadığı bir topluma dönüşüyoruz.

Bağımlı nüfus dengesinde yaşanan değişim ise sosyal güvenlikten işgücüne, ekonomiden siyasete kadar birçok alanda radikal dönüşümlerin habercisi konumunda. 14 yaş altı ve 65 yaş üstündeki kesimi kapsayan (üretken olmadıkları için) bağımlı nüfus 2023’te yüzde 46,3’e yükseldi. Yani, ülkemizde neredeyse çalışan her 1 kişi bağımlı nüfusa dahil olan 1 kişiye bakıyor.

Şimdi gelelim bu durumun ekonomi ve dahası şirketler için ne ifade ettiğine.

Yapılan araştırmalar doğum oranlarının düşmesinin ve yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki payının artmasının genel olarak ekonomi üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Eğer sosyal güvenlik sistemi üzerinde artan baskı ve yükselen işgücü açığı doğru politikalarla yönetilemezse nüfusun yaşlanması ekonomik küçülmeye neden oluyor.

Yaşlanan nüfusa rağmen ekonomik büyümenin devam ettirilebilmesi ise bazı yapısal reformlar sayesinde mümkün olabilir. Çözüm önerilerini 3 ana başlıkta toparlayabiliriz:

1- Kadınların ve emeklilerin/yaşlı nüfusun işgücüne dahil edilmesi

2- Beşerî sermayeye yatırım yapılarak çalışan verimliliğinin artırılması

3- Teknolojiye yatırım yaparak otomasyonun hızlandırılması

Ancak, nüfusun yaşlanmasıyla birlikte Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümenin asli unsurlarından olan altyapı yatırımlarına olan ihtiyacın azalacağı ve bunun ekonomik büyümeye negatif etki edeceği bu alandaki temel görüşlerden biri.

İş dünyasının demografik dönüşümün yarattığı riskleri nasıl fırsata çevirdiğini görmek için Bank of America ve BMW gibi bazı uluslararası şirketlerin uyguladığı yöntemleri incelemek bize hem somut örnekler sunuyor hem de karar vericilere bir yol haritası oluşturuyor. Şirketlerin yaşlanan nüfusa yönelik uyguladığı politikaları da 3 ana başlıkta toparlamak mümkün:

1- Esnek çalışma ve kademeli emeklilik gibi mekanizmalarla hem genç hem de yaşlı işgücündeki verimli çalışanları uzun süreli olarak istihdam etmek.

2- Teknoloji kullanımını ve üretkenliği artırmak için çalışanların becerilerini geliştirecek kapasite gelişim programları uygulamak.

3- Özellikle imalat sektöründe faaliyet gösteren şirketler için iş gücü açığını otomasyon ile kapatmak.

Son olarak, demografik dönüşümün sektörel etkilerini de incelememiz gerekiyor çünkü her sektör bu dönüşümden aynı oranda etkilenmeyecek.

Burada dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var. Bunlardan birincisi, faaliyet gösterdiğiniz sektörün temel dinamiği. Sektörünüz, hacim ve sayı odaklı (extantif) büyüme yapısına mı bağlı? Örneğin yaşlı nüfusun artması sağlık hizmetleri, bakım hizmetleri ve konut sektörlerinde büyümeyi tetikleyebiliyor. Ayrıca, yaşlı nüfusun yaşam standartlarının iyileşmesi durumunda kültür, turizm ve eğlence sektörlerine de ek talep olabiliyor. Ancak ulaşım, iletişim, giyim, sektörlerde daralmaya neden olabiliyor. Hızlı tüketime dayanan

sektörlerin genç nüfus tarafından daha fazla tercih ediliyor olması bu sektörlerde küçülmeye yol açabiliyor. Dolayısıyla, hızlı tüketim ve satın almanın yerini daha dayanıklı tüketim ürünlerinin ve bakım-tamir sektörlerinin alması mümkün.

Meselenin işgücü tarafında ise daha farklı bir tablo karşımıza çıkıyor. Emek-yoğun e ucuz işgücüne dayanan sektörlerde ekonomik büyüme nüfusun yaşlanması nedeniyle muhtemelen zayıflayacak. Burada da tabii ki işgücü verimliliğini artırmaya yönelik hamleler önem kazanıyor.

Asansör Notları

Strateji Katı’na çıkan asansörde demografik dönüşüm trendinden çıkaracağımız 3 önemli mesaj var:

· Demografik dönüşüme hem ülkelerin hem de şirketlerin uyum sağlaması gerekiyor.

· Genç tüketici ve ucuz işgücüne bağlı sektörler risk altında.

· Şirketlerin teknoloji, istihdam ve verimlilik stratejileri geliştirmeye ihtiyacı var.