"Trump’ın 'ticaret savaşı' kendi kendine tuzak kurduğu bir oyundan ibaret"

PAYLAŞ
"Trump’ın 'ticaret savaşı' kendi kendine tuzak kurduğu bir oyundan ibaret"

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Çin’den ithal edilen ürünlere yönelik tarifeler konusunda yaptığı çelişkili açıklamalar, Beyaz Saray’da ticaret politikalarının nasıl belirlendiğine dair yeni soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Financial Times yazarı Gideon Rachman, Trump’ın geçen hafta ilan ettiği %145 oranındaki “karşılıklı” tarifelerin ardından yaptığı kafa karıştırıcı geri adımı, ABD'nin ticaret stratejisinin ne ölçüde zayıf temellere dayandığını ortaya koyduğu görüşünde. Bununla birlikte Rachman Trump'ın bu adımlarının "kendi kende tuzak kurduğu bir oyundan ibaret" olduğu görüşünde.

Trump, önceki gün yaptığı açıklamada, daha önce tarifelerden muaf tutulacağı duyurulan akıllı telefonlar ve tüketici elektroniği ürünlerine ilişkin olarak “KİMSE ‘kurtulmuyor’” ifadesini kullandı. Ancak bu beyan, sadece birkaç gün önce tarifeye tabi olmayacağı duyurulan ürünleri kapsayan kararın fiilen iptali anlamına geliyor. Akıllı telefonlar gibi ürünlerin muafiyet kapsamına alınması, ABD yönetiminin birkaç gün önce ilan ettiği yeni tarifelerde dramatik bir artıştan geri adım attığını gösteriyor.

Finans dünyasından gelen yorumlar ise ikiye bölünmüş durumda. Yatırımcı Bill Ackman, Trump’ın bu geri adımını “mükemmel şekilde uygulanmış bir Ders Kitabı Anlaşması” olarak yorumladı. Trump’ın destekçileri bu hamleyi stratejik bir manevra olarak selamlarken, eleştirmenler ise bu tarz çelişkili mesajları Beyaz Saray’daki kaosun bir yansıması olarak değerlendiriyor. Rachman, bu noktada Trump'ın savunucularının eleştirenleri "Trump Derangement Sendromu" (TDS) ile suçladığını ve kendisinin hâlâ bu "sendromdan" muzdarip olduğunu ironik bir dille ifade ediyor.

Rachman’a göre Trump’ın Çin ile girdiği ticaret savaşında elinde sanılandan çok daha zayıf bir kart bulunuyor. Bu durumun kabullenilmesi ne kadar gecikirse, ortaya çıkacak ekonomik maliyetler de o denli büyüyecek. ABD Hazine Bakanı Scott Bessent'in “Çin bir çift ikiliyle oynuyor” ifadesiyle desteklediği temel varsayım, Çin’in ABD ile bir tarifeler çatışmasında otomatik olarak dezavantajlı taraf olduğu yönünde. Ancak bu çıkarımın ciddi kusurlar barındırdığına dikkat çeken Rachman, Adam Posen’in Foreign Affairs’de yayımlanan analizine atıf yaparak Çin'in ABD’ye daha fazla ihracat yapmasının aslında bir kaldıraç etkisi yarattığını hatırlatıyor. Zira Çin mallarına erişim zorlaştığında zarar gören taraf öncelikle Amerikalı tüketiciler oluyor.

iPhone örneği bu durumu net şekilde ortaya koyuyor. ABD’de satılan iPhone’ların yüzde 80’i Çin’de üretiliyor ve bu telefonlar, Amerikan pazarındaki tüm akıllı telefon satışlarının yarısından fazlasını oluşturuyor. Bu ürünlerin fiyatları tarifeler nedeniyle iki katına çıkarsa, tüketici tepkisi de o denli yüksek olacak. Trump’ın da bu durumu örtük biçimde kabul etmek zorunda kaldığı, çünkü tarifelerin ihracatçılar tarafından değil ithalatçılar tarafından ödendiği gerçeğinin artık göz ardı edilemediği belirtiliyor.

Akıllı telefonlar gibi bilgisayar ekipmanları, tarifelerden geri çekilmenin en belirgin adayları arasında yer alıyor. Bu ürünler münferit örnekler değil. Dünya genelinde kullanılan klimaların yaklaşık %80’i, ABD’nin ithal ettiği elektrikli vantilatörlerin %75’i, bebek arabalarının ve bisikletlerin %75’i Çin menşeli. Dolayısıyla bu ürünler tarifeye tabi tutulduğunda, Amerikan halkı doğrudan etkileniyor. Trump yönetiminin bu tablo karşısında geri adım atma ihtimali güçleniyor.

Rachman’a göre Çin, bu süreçte zamana oynayabilir. Ancak Pekin isterse Washington’a karşı kullanabileceği etkili silahlara da sahip. ABD’de kullanılan antibiyotiklerin üretiminde yer alan bileşenlerin yaklaşık yarısı Çin’den temin ediliyor. Aynı şekilde ABD Hava Kuvvetleri’nin bel kemiğini oluşturan F-35 savaş uçaklarının yapımında kullanılan nadir toprak elementleri de Çin kaynaklı. Ayrıca Çin, ABD Hazine tahvillerinin ikinci en büyük yabancı sahibiyken, bu durum özellikle finansal istikrarsızlık dönemlerinde önem kazanıyor.

Rachman’a göre Trump yönetimi, Çin’e zarar verme potansiyeli olan bir ithalat kategorisi bulsa bile, bunun Pekin’in oyunun kurallarını değiştirmesine yol açacak düzeyde etki yaratması pek olası değil. Zira Amerikan pazarı, Çin’in toplam ihracatının yalnızca %14’ünü oluşturuyor. Pekin'deki Avrupa Ticaret Odası'nın başkanı Joerg Wuttke de bu durumu "rahatsız edici ama tehdit değil" şeklinde tanımlıyor. Çin'in 14-15 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğü düşünüldüğünde, ABD’ye yapılan 550 milyar dolarlık ihracatın bütün ekonomiyi sarsması pek mümkün görünmüyor.

Trump cephesinden gelen mesajlar, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in ABD Başkanı’nı aramasını umar nitelikte. Ancak Rachman’a göre Xi’nin buna bir motivasyonu bulunmuyor. Trump’ın ardı ardına yaptığı geri adımlar, Çin tarafı için oyunu izleyerek kazanma şansını artırıyor. Çin’in otoriter yapısı, ekonomik ve siyasi sıkıntıları ABD’ye kıyasla daha uzun süre tolere edebilecek esnekliğe sahip. Buna karşılık ABD’de yaşanacak ekonomik sorunlar hızla siyasi baskıya dönüşebilir.

Rachman, yazısında Çin’in de hata yapma potansiyelinden muaf olmadığını belirtiyor. Xi’nin Covid-19 krizindeki politikaları buna örnek olarak gösteriliyor. Ancak Pekin yönetiminin ABD ile uzun vadeli bir ticaret mücadelesine hazırlandığı ve muhtemel senaryoları önceden çalıştığı ifade ediliyor. Beyaz Saray’ın ise buna karşılık verirken anlık reflekslerle hareket ettiği izlenimi veriyor.

Gideon Rachman’ın analizine göre, Trump kendisine kaybetmeye mahkûm bir el dağıtmış durumda. Bu oyundan galip çıkması için bir stratejiden çok, kamuoyuna yönelik bir anlatıya sahip olduğu görülüyor. “Ders Kitabı Anlaşması” olarak sunulan hamleler, aslında büyük ölçüde geri çekilme sinyalleri içeriyor.