Trump’ın ‘alışveriş sepeti’nde neden bu ülkeler var?: 'Montrö örneği, Panama Kanalı'nın geri alınmasına kapı aralayabilir'

  • Trump'ın, daha koltuğa oturmadan 'Kanada'yı 51. eyalet yapma' şakası, 'Panama Kanalı'nı geri alma' çıkışı ve Grönland'ı satın almak istemesi başta bu ülkeler olmak üzere uluslararası kamuoyunda tepkilere neden oldu. Prof. Dr. Süha Atatüre, bu üç kriz başlığından en çok Panama Kanalı meselesinin ciddiye alınması gerektiğini dile getirdi.
  • Montrö örneğinin Trump için diplomatik model oluşturabileceğini belirten Prof. Dr. Atatüre’ye göre Montrö Anlaşması, Türkiye için nasıl diplomatik bir başarı hikayesi olduysa, Trump da benzer bir yöntemle Panama Kanalı üzerindeki anlaşmaları revize etmeyi deneyebilir ve konuyu uluslararası bir konferansla gündeme getirebilir.
  • Trump'ın Grönland çıkışının naif bir açıklamadan ibaret olduğunu söyleyen Atatüre, Grönland'ın kutuplardaki mücadelede ABD için stratejik önemine değindi.
  • Trump’ın Kanada’ya yönelik söylemlerinin ise sınır ötesi müdahale mesajı taşıdığını belirten Prof. Dr. Süha Atatüre, “51. eyalet bunun bir ön gösterimi" dedi.
Trump’ın ‘alışveriş sepeti’nde neden bu ülkeler var?: 'Montrö örneği, Panama Kanalı'nın geri alınmasına kapı aralayabilir'

ABD'nin 47. seçilmiş Başkanı Donald Trump, henüz koltuğa oturmadan dünyayı alarma geçirmeyi başardı. Kanada Başbakanı Justin Trudeau’ya nüktedan yollu ‘51. eyaletimiz olun’ önerisinin ardından, Panama Kanalı’nın kontrolünü tamamen geri isteyen ve Grönland’ı satın alma fikrini yeniden gündeme getiren Trump, ‘alışveriş sepetindeki’ bu stratejik bölgelerden sert yanıtlar aldı. Trump ‘şaka’ sınırını aşan açıklamalarıyla ikinci döneminde atacağı adımların sinyallerini mi verdi, yoksa sadece sansasyon yaratmayı mı hedefliyor? İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler İngilizce Bölümü’nden Prof. Dr. Süha Atatüre, Trump’ın 'toprak talepleri' konusunda ciddi olup olmadığını, Montrö Anlaşması örneğinden hareketle bu taleplerin gerçekleşme ihtimalini CNBC-e’ye değerlendirdi.

‘Trump’ın açıklamaları artık ‘şaka’ sınırlarını aşmış durumda’

Trump’ın ilk dönemindeki Trump olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Atatüre’ye göre, Trump’ın açıklamaları artık ‘şaka’ sınırlarını aşmış durumda. Atatüre, “Trump ilk döneminde olduğu gibi değil. Artık hem Amerika’yı hem de yönetsel mekanizmasını çok iyi kavramış durumda. İkinci döneminde, kendi inandığı ‘Büyük Amerika’yı gerçekleştirmek için daha cesur adımlar atabilir” diyerek bu söylemlerin altında yatan ulusal güvenlik hedeflerine dikkat çekti.

‘Grönland’da kutupları kontrol eden bir askeri tesis var’

Prof. Dr. Atatüre, kutupların stratejik önemini ve Grönland'ın yeraltı kaynaklarını hedef alan bu söylemlerin, hem ekonomik çıkarları hem de güvenlik kaygılarından kaynaklandığını dile getirdi. Atatüre’ye göre, Trump'ın ifadeleri kimi zaman naif bir mizansen gibi görünse de, perde arkasında daha ciddi bir jeopolitik denklemi işaret ediyor:

“Trump son olarak geçen hafta Arizona’da Phoenix şehrinde yaptığı konuşmalarda üç konuya değindi. Birincisi Grönland Adası; ‘Grönland halkı bizi bekliyor’ diyor. Bu çok naif bir açıklama ama bunun arkasında iki temel gerekçe var. Birincisi Grönland Adası’nda doğal kaynaklar var. Bu adanın doğal kaynaklarını ancak Amerika çıkarabilir. İkincisi de Grönland Adası’nda bir askeri tesis var, stratejik güvenlik bakımından kutupları kontrol ediyor. Dolayısıyla kutuplarda büyük mücadele var. Pek gündeme gelmiyor ama Rusya, Çin, Amerika, Danimarka hepsinin kutuplarda üsleri var. Amerika'nın da birçok üssü var, dolayısıyla Grönland meselesini aslında ciddiye almak lazım. Ancak yine de bu daha naif bir durum."

‘51. eyalet bir ön gösterim’

Trump’ın Kanada ve Meksika’ya yönelik söylemleri, sadece diplomatik bir restleşme değil, aynı zamanda sınır ötesi müdahale tehdidini barındıran önemli bir mesaj niteliği taşıyan Prof. Dr. Süha Atatüre’ye göre, “51. eyalet bunun bir ön gösterimi":

“İkinci mesele Kanada ve Meksika ile ilgili uyuşturucu kartelleri ile mücadelesi. Hem Kanada'dan hem de Meksika'dan gerek uyuşturucu kartelleri ile mücadele hem de kaçak göçmen gelmesi nedeniyle her iki ülkeyle de problemli. Her iki ülkeyi yine naif bir şekilde de olsa tehdit etti. ‘Bunlar teröristlerdir. Ben teröristlerle sizin egemenlik alanlarınızda bile müdahalede bulunabilirim. Buna göre önlemlerinizi alın’ diyerek gerçekten ciddi bir uyarıda bulundu. 51. eyalet bunun ön gösterimi, o kadar.”

‘Trump'ın görev süresi içinde Panama Kanalı ile ilgili daha ciddi meseleler ortaya çıkabilir'

Panama Kanalı krizinin diğerleri arasında en ciddiye alınması gereken mesele olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Atatüre, Panama Kanalı fikrinin, Süveyş Kanalı’nın inşasıyla şekillendiğini söyledi. Atatüre, Panama’nın ABD’nin desteğiyle Kolombiya’dan ayrılış sürecine değindi:

"Panama Kanalı meselesi, diğerleri arasında en ciddiye alınması gereken konu. Çünkü Trump'ın görev süresi içinde Panama Kanalı ile ilgili daha ciddi meseleler ortaya çıkabilir. Süveyş Kanalı’nın inşasıyla gündeme gelen bu fikir, Amerikan Başkanı McKinley döneminde Panama’da kanal açma çabalarına dönüştü. O dönemde Panama, Kolombiya'ya bağlı bir eyaletti. Kolombiya ve Amerika arasında imzalanan Hay-Herrán Antlaşması, Amerika'ya kanal açma yetkisi tanıdı ancak Kolombiya Senatosu bu yetkiyi reddetti. Bunun üzerine Amerika yeni bir girişimde bulunarak, bağımsızlık mücadelesi veren Panama'ya destek verdi. Theodore Roosevelt’in yarbay olarak kara desteği sağladığı bu süreçte, Panama bağımsızlığını ilan etti. Ardından Panama ile Amerika arasında yapılan anlaşma, Amerika’ya Panama Kanalı’nı açma, kullanma ve ortak işletme hakkı tanıdı."

'Çin'in Panama Kanalı üzerindeki artan etkisi yeni bir 'Küba krizi' yaratabilir'

Prof. Dr. Süha Atatüre’nin dikkat çektiği bir başka önemli nokta, Panama Kanalı üzerindeki Çin’in artan etkisi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu bölgedeki varlığı, yalnızca ekonomik bir hamle değil, aynı zamanda stratejik bir güç mücadelesinin parçası olarak değerlendiriliyor. Atatüre, bu durumun Amerika Birleşik Devletleri için ciddi bir ulusal güvenlik endişesi yarattığını şu sözlerle açıklıyor:

“Kanal 1914 yılında tamamlandı. Fakat çeşitli sorunlar ve savaşlar arasında 1968 yılında Panama'da Albay Omar Torrijos iktidarı ele geçirdi. Ve bu iktidarı ele geçiren albayla 1977’de bugün de geçerli olan Torrijos-Carter imzalandı. Bu anlaşmaya göre, kanal her iki devlet tarafından ortaklaşa çalıştırılacak ve bu 1999 yılına kadar böyle devam edecek. 1999 yılından sonra ise kanalın yönetimi tamamen Panama'ya bırakılacaktı. Bu anlaşma Amerikan Senatosu’nda 68’e karşı 32 oyla onaylandı. Dolayısıyla iki anlaşma yapılarak Torrijos-Carter Anlaşmaları yürürlüğe girdi. Şimdi 1999 yılından sonra bu durum devam ederken aslında kanalın bazı limanlarını Çin Halk Cumhuriyeti alarak işletmeye başladı. Kimilerini satın aldı, kimilerinin işletme hakkını aldı. Çin şu anda Panama'nın limanlarını işletir durumunda. Yani Çin, Amerika'nın çok yakınında. 1962’deki Küba krizi gibi, Sovyetlerin Küba'ya füze yerleştirmesinin nasıl büyük bir olay yarattığını biliyoruz. Bu sefer Sovyetler Birliği yerine Çin, Amerika'nın hemen yakınında ve stratejik bir konumu kontrol edebilir duruma geldi. En azından böyle bir yetenek doğdu. Böyle olunca Amerika da kanalla ilgili pek çok meseleyle karşı karşıya kaldı.”

‘Beşinci madde Trump’ın bölgedeki çıkarlarını koruma gerekçesi olabilir’

Prof. Dr. Süha Atatüre, Trump’ın Panama Kanalı söylemleri, 1977 Torrijos-Carter Anlaşmaları’ndaki beşinci maddeye dayandığını dile getirdi. Bu madde, kanal bölgesine yönelik bir tehdit durumunda ABD’ye savunma yetkisi tanıyor ve Panama ile ortak hareket etme şartı getiriyor. Atatüre’ye göre Trump, bu maddeyi ABD’nin bölgedeki çıkarlarını koruma gerekçesi olarak kullanabilir:

“Trump bu meseleyi öne sürerken aslında dayandığı bir temel nokta var. 1977 yılında yapılan iki anlaşmanın metninde beşinci madde var. Bu maddeye göre, Amerika ve Panama dışından başka bir ülke, herhangi bir şekilde kanala tehdit oluşturursa bu tehdidin önlenmesi için iki ülke beraber hareket edecek ve ABD’ye bu bölgeyi savunma yetkisi verilecek. Bu madde Trump'a, harekete geçirdiği herhangi bir gücü kullanma hakkını veriyor.”

Panama için Montrö örneği: ‘Trump uluslararası bir konferansla değişiklik talep edebilir’

Prof. Dr. Süha Atatüre’ye göre, Trump’ın Panama Kanalı söylemleri, uluslararası hukukta ‘rebus sic stantibus’ (koşullar değiştiğinde) ilkesine dayanabilir. Ancak ‘pacta sunt servanda’ (ahde vefa) ilkesi gereği, anlaşmalar sınır değişikliği yapılmadıkça geçerliliğini korur. Atatüre, Montrö Anlaşması’nda Türkiye’nin benzer bir hukuki çerçeveyi başarıyla uyguladığına dikkat çekerek, Trump’ın bu yaklaşımı bir uluslararası konferans aracılığıyla gündeme getirebileceğini söyledi:

“Trump yapabilir mi, mümkün mü? Anlaşmanın beşinci maddesinde böyle bir şey var ama tehdit yaratabilir mi ya da Trump'ın istediği gibi bu anlaşmayı kendi lehine döndürebilir mi? Bu konuda Montrö Anlaşması ile bağlantılı bir uluslararası hukuk kuralı olan ‘rebus sic stantibus’ devreye giriyor. Bu kural, ‘koşullar değiştiğinde anlaşmaların yeniden düzenlenebileceğini’ ifade ediyor. Bu aynı zamanda Trump'ın sözünü ettiği ‘anlaşmanın ruhu’ bakımından son derece önemli, söylemek istediği muhtemelen bu. Biz buna dayanarak Montrö Anlaşması’nı yaptık ve Lozan'ın bir maddesini değiştirdik. Fakat bu ‘rebus sic stantibus’ konusunda koşullar değiştiğinde hemen anlaşma değişmez. Bunun bir tamamlayıcı öğesi var; ‘pacta sunt servanda’, anlaşmaya ‘ahde vefa’ demek, ‘Anlaşmaya uyacağız’ demek. Bu iki madde birbiriyle çelişki içinde, biri ‘Anlaşmaya uymalısınız’ diyor, öteki ‘Anlaşmada koşullar değiştiğinde maddelerde değişiklik yapılabilir’ diyor. Pacta sunt servanda’da şöyle bir kural var. Eğer anlaşmanın sınır değişikliği yapmazsa, ahde vefa devam ediyor demektir. O zaman siz ‘koşullar değiştiğinde’ maddesini kullanabilirsiniz. Bizimkiler 1936 yılında Montrö’yü buna oturtarak harika bir diplomasi hikayesi yazdıklarına göre, Amerika da bunu kullanabilir. En azından bu maddeyi, maddeleri değiştirmek için ya da başka şekilde koşulların değiştiğini ileri sürerek sınırları değiştirmediği için bu değişikliği yapmak isterse, bir uluslararası konferans düzenleyerek bunu yapabileceğini düşünüyorum.”

Kaynak: cnbce.com