OECD: Yüksek gelirli ülkelerde faiz giderleri tarihi zirvede, borç sürdürülebilirliği tartışılıyor

PAYLAŞ
OECD: Yüksek gelirli ülkelerde faiz giderleri tarihi zirvede, borç sürdürülebilirliği tartışılıyor

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Küresel Borç Raporu’na göre, zengin ülkelerde faiz ödemeleri en azından 2007'den bu yana ekonomik çıktının en büyük bölümünü tüketiyor. Bu harcamalar, savunma ve konut harcamalarının önüne geçmiş durumda. 38 OECD ülkesinin borç servis maliyetleri, gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzdesi olarak 2024’te yüzde 3,3 seviyesine yükseldi. Bu oran, 2021’deki yüzde 2,4 seviyesine kıyasla sert bir artışa işaret ediyor.

OECD verilerine göre, 2023 yılında aynı ülke grubunun GSYH’sinin yüzde 2,4’ü ordularına harcanırken, faiz giderlerinin payı bu oranı aşmış durumda. Ülke bazında bakıldığında, ABD’nin faiz maliyetleri GSYH’sinin yüzde 4,7’sine ulaştı. İngiltere’de bu oran yüzde 2,9, Almanya’da ise yüzde 1 seviyesinde bulunuyor.

Son dönemde tahvil yatırımcılarının büyük ekonomilerdeki yüksek enflasyona karşı temkinli duruşu, birçok hükümetin savunma harcamaları ve mali teşvik politikalarını artırmasıyla birleşerek borçlanma maliyetlerinde yükselişe neden oldu. OECD, faiz oranlarındaki artışın ve yüksek borçluluğun oluşturduğu çifte baskının, özellikle altyapı ve iklim projeleri gibi uzun vadeli yatırım gerektiren alanlarda borçlanma kapasitesini sınırlandırabileceği konusunda uyardı.

2025’te egemen borçlanma 17 trilyon dolara ulaşacak

Rapora göre, yüksek gelirli ülkeler grubunda egemen borçlanmanın 2025’te 17 trilyon dolarlık yeni bir rekora ulaşması bekleniyor. Bu rakam 2024 için 16 trilyon dolar, 2023’te ise 14 trilyon dolar seviyesindeydi. Borçlanmadaki bu hızlı artış, özellikle İngiltere, Fransa ve ABD gibi ülkelerde borç sürdürülebilirliği konusunda endişeleri artırıyor.

OECD Mali ve Kurumsal İşler Direktörü Carmine De Noia, büyük borç yükünün kendi başına olumsuz bir gösterge olmadığını, ancak son 20 yılda yapılan borçlanmanın önemli bir kısmının 2008 finansal krizinden ve Covid-19 salgınından çıkışı finanse etmek için kullanıldığını belirtti. De Noia, hükümetlerin artık toparlanma döneminden çıkıp, altyapı ve iklim projeleri gibi yatırımlara yönelmesi gerektiğini vurguladı.

De Noia’ya göre, borçlanma büyümeyi desteklediği sürece borç/GSYH oranının istikrara kavuşması ve azaltılması mümkün olabilir. Ancak mevcut koşullar, hükümetlerin borçlarını yeniden finanse etmesini daha maliyetli hale getiriyor. Tahvil getirilerinin yükselmesi, yeni borçlanma ve vadesi gelen borçların çevrilmesi açısından ülkeler üzerinde baskıyı artırıyor.

OECD ülkelerinin borçlarının yarısı 2027’ye kadar vadesini dolduracak

OECD raporuna göre, üye ülkelerin egemen borçlarının yaklaşık yüzde 45’i 2027’ye kadar vadesini dolduracak. Bu da önümüzdeki yıllarda büyük ölçekli tahvil ihraçlarının devam edeceğini gösteriyor. De Noia, pandemi sonrası düşük faiz ortamında uygun koşullarda gerçekleştirilen tahvil ihraçlarının artık çok daha zorlu koşullarla karşı karşıya olduğunu ifade etti.

Buna ek olarak, OECD’nin dikkat çektiği bir diğer unsur, devlet tahvillerinin sahiplik yapısındaki değişim oldu. Son yıllarda merkez bankalarının genişlemeci politikalarının sona ermesiyle, büyük ekonomilerdeki merkez bankaları tahvil stoklarını azaltmaya başladı. 2021’de zirve yapan merkez bankası tahvil varlıkları, o tarihten bu yana 3 trilyon dolar azaldı ve 2024 yılı sonunda bu rakama 1 trilyon dolar daha ekleneceği tahmin ediliyor.

Bu durum, devlet tahvillerine olan talebin özel yatırımcılara kaymasını beraberinde getiriyor. De Noia, özel yatırımcıların devlet tahvillerine yönelik "daha fazla fiyat hassasiyeti" gösterdiğini ve bu nedenle borçlanma maliyetlerinin daha oynak bir yapıya büründüğünü dile getirdi. Bu değişim, ülkeleri artan jeopolitik ve makroekonomik belirsizliklere daha açık hale getiriyor.

OECD, küresel borç piyasaları için "zor bir görünüm" öngörürken, hükümetlerin faiz ödemelerindeki artışla nasıl başa çıkacağı, yatırım harcamalarını nasıl yönlendireceği ve borç sürdürülebilirliği konusundaki politikalarının piyasalarda yakından izleneceğini belirtiyor.