Küresel piyasalarda keskin dönüş: ABD, Avrupa ve Çin yeni bir denge arayışında

Küresel finans piyasaları, yılın başından bu yana yatırımcı beklentilerini kökten değiştiren dramatik bir dönüşüme tanıklık ediyor. ABD borsalarındaki sert düşüşler ve diğer büyük ekonomilere kıyasla zayıf performans, piyasa katılımcılarının Amerika ve Avrupa'nın ekonomik görünümüne dair algılarında önemli bir değişim yaşandığını gösteriyor. Çin'de ise ekonomik toparlanmaya ilişkin sinyaller dikkat çekse de belirsizlik sürüyor. Ancak, bu dönüşümün uzun vadede olumlu mu yoksa olumsuz mu olacağı henüz netlik kazanmış değil.
Financial Times yazarı ve ünlü ekonomist Muhammed El-Erian, piyasaların karşı karşıya olduğu bu keskin dönüşümün üç temel faktör tarafından şekillendiğine dikkat çekiyor: ABD ekonomisine yönelik artan endişeler, Almanya'nın mali politikalarında olası bir değişim ve Çin'in daha kararlı bir ekonomik tepki vereceğine dair beklentiler.
ABD ekonomisinde büyüme korkuları
ABD ekonomisinin güçlü büyüme performansı ve piyasalarda uzun süredir hakim olan “Amerikan istisnacılığı” inancı, son dönemde sarsılmaya başladı. Yalnızca hisse senetlerinde görülen düşüşler değil, aynı zamanda tahvil getirilerindeki gerileme ve doların zayıflaması da yatırımcıların ABD ekonomisinin geleceğine dair kaygılarının arttığını gösteriyor.
Piyasalar, özellikle “durgunluk enflasyonu” olasılığını giderek daha fazla fiyatlıyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri, ABD'de mali ve ticaret politikalarına yönelik belirsizliklerin artması. Kanada ve Meksika gibi önemli ticaret ortaklarına uygulanan ek tarifeler, Amerikan kamu sektöründeki harcama kesintilerinin istihdam ve gelir üzerindeki olası olumsuz etkileriyle birleşerek büyüme korkularını derinleştiriyor.
Washington yönetimi ise bu süreci, büyük bir yapısal dönüşümün parçası olarak değerlendiriyor. ABD hükümet yetkililerine göre, daha düşük enerji fiyatları, vergi indirimleri ve düzenlemelerin gevşetilmesi gibi adımlar, ekonominin uzun vadede daha güçlü bir yapıya kavuşmasını sağlayacak. Ancak, El-Erian’a göre piyasalar, belirsizliğin yüksek olması nedeniyle bu argümana şüpheyle yaklaşıyor. ABD'nin uzun vadeli yatırımcı güvenini kaybetme riski, piyasalarda giderek daha fazla tartışılan bir konu haline geliyor.
Avrupa’da “Sputnik Anı”
ABD'deki gelişmeler, Avrupa'da da köklü değişimlere yol açabilir. Almanya’nın, geleneksel mali disiplin politikalarından uzaklaşmayı gündemine alması, Avrupa'nın ekonomik yönetiminde tarihi bir kırılmaya işaret ediyor.
El-Erian, özellikle Almanya’nın Ukrayna savaşına yönelik politikası ve ABD ile güvenlik ilişkilerindeki değişimlerin, Berlin’i savunma harcamalarını artırmaya zorladığını belirtiyor. Bunun yanı sıra, altyapı yatırımlarında ve Avrupa çapında fonlamada daha geniş bir maliye politikası hamlesi gündemde.
Bu potansiyel değişim, Avrupa ekonomisinin toparlanmasını destekleyebilir. Ancak, Almanya’nın mali disiplin politikalarındaki olası gevşemenin ne kadar etkili olacağı, piyasalar açısından hala net değil. Özellikle Almanya'nın politika değişikliğini hayata geçirme sürecinde yaşanabilecek gecikmeler, ekonomik belirsizlikleri artırabilir.
Çin: Japonyalaşma korkusuna karşı yeni hamleler
Çin’de ise ekonomi politikalarına ilişkin belirsizlikler sürerken, Pekin hükümetinin daha etkili bir teşvik ve reform kombinasyonuna yöneldiğine dair sinyaller güçleniyor.
El-Erian, Çin’in karşı karşıya olduğu en büyük riskin, Japonya’nın 1990’larda yaşadığı gibi düşük büyüme, düşük enflasyon ve yüksek borç sarmalına girmesi olduğunu belirtiyor. Bu olasılığı önlemek için Çin hükümetinin daha kapsamlı mali ve parasal önlemler alabileceği öngörülüyor.
Son açıklanan veriler, Çin’de hem tüketici hem de üretici fiyatlarının düştüğünü gösteriyor. Bu durum, Pekin yönetiminin yeni politika adımlarını hızlandırmasını gerektirebilir. Küresel piyasalar, Çin’in büyüme sorunlarını aşmak için atacağı adımları yakından izliyor.
Küresel ekonomi için iki senaryo
Mevcut gelişmeler, küresel ekonomi için iki olası senaryoyu gündeme getiriyor.
İyimser senaryoya göre, Avrupa ve Çin'in ekonomik toparlanma sürecine girmesi, küresel büyümenin yukarı yönlü bir ivme kazanmasını sağlayabilir. ABD ekonomisindeki yavaşlama, Almanya ve Çin’deki toparlanmayla dengelenerek küresel büyümeyi destekleyebilir.
Ancak daha kötümser senaryo, küresel ekonominin durgunluk enflasyonu sürecine girmesiyle ilgili. Almanya'nın mali politikalarını değiştirmekte gecikmesi, Çin’in teşvik ve reformları dengeleme konusunda başarısız olması ve ABD’de düşük tüketici güveni, istihdam güvencesizliği ve yüksek tarifeler nedeniyle ekonomik aktivitenin zayıflaması, küresel büyüme üzerinde baskı oluşturabilir.
Piyasalardaki fiyatlamalar, şu an için uzun vadede daha olumlu bir görünümü tercih ettiklerini gösteriyor. Yatırımcılar, Avrupa’nın mali engelleri aşabileceğine, Çin’in politika zorluklarını yönetebileceğine ve ABD ekonomisinin mevcut sıkıntılara rağmen dayanıklılığını koruyabileceğine inanıyor. Ancak, küresel ekonomi için bu kritik süreçte, politika yapıcıların atacağı adımlar belirleyici olacak.