İsveç'te göç politikalarında büyük dönüşüm: Liberal yaklaşımdan kısıtlayıcı politikalara

PAYLAŞ
  • İsveç, 2015 yılında 163.000 sığınmacı kabul etti, ancak daha sonra göç politikalarını ciddi şekilde sıkılaştırdı.
  • Hükümet, belgesiz göçmenlerin sınır dışı edilmesi ve düşük vasıflı işçilerin girişinin kısıtlanması için yeni yasalar uygulamaya başladı.
  • İnsan hakları örgütleri, bu sert önlemlerin göçmenleri marjinalleştirdiğini ve sosyal dışlanmayı artırdığını savunuyor.
İsveç'te göç politikalarında büyük dönüşüm: Liberal yaklaşımdan kısıtlayıcı politikalara

İsveç, uzun yıllardır Avrupa’da liberal politikalarıyla dikkat çeken bir ülke olarak tanınsa da, göç politikalarında büyük bir dönüşüm geçiriyor. 2014 yılında Ortadoğu’dan, özellikle Suriye’den gelen sığınmacı akınıyla hoşgörü ve kabul konusundaki ünü pekişen İsveç, o dönemde dönemin Başbakanı Fredrik Reinfeldt’in “Kalplerinizi açın” çağrısıyla sığınmacılara kapılarını açmıştı.

2014 yılında 81.301 sığınmacıyı kabul eden İsveç, bir yıl sonra bu sayıyı neredeyse iki katına çıkararak 163.000’e ulaşmıştı. Ancak Kasım 2015'te Başbakan Stefan Löfven, İsveç’in daha fazla sığınmacı kabul edemeyeceğini duyurdu. Bu sırada o dönemki Başbakan Yardımcısı Asa Romson ağlıyordu.

CNBC'nin haberine göre bu açıklamadan sonra İsveç’in göç politikaları giderek daha sıkı hale geldi. 2022'nin sonlarına kadar iktidarda olan merkez-sol koalisyon hükümeti altında sıkılaşan göç politikaları, günümüzde merkez-sağ ılımlı parti liderliğinde ve aşırı sağcı İsveç Demokratları’nın desteğiyle daha da kısıtlayıcı bir hal aldı. İsveç, göçmen alımını azaltma yönünde ciddi adımlar atmaya başladı ve bu dönüşüm, hükümet tarafından “paradigma değişimi” olarak adlandırılıyor.

‘Paradigma değişimi’ ve yeni göç politikaları

İsveç’in göç politikalarında yaşanan bu köklü değişim, özellikle düzensiz göçmenlerin ülkeden çıkarılmasına ve yeni göçmenlerin kabul edilmesine yönelik katı düzenlemelerle kendini gösteriyor. 2,1 milyon göçmen nüfusu bulunan ülkede, Suriye, Irak, İran, Somali ve Afganistan gibi ülkelerden gelenler başı çekiyor. İsveç hükümeti, belgesiz göçü azaltmak amacıyla yeni düzenlemeler getirirken, aynı zamanda oturma izni alanların aile üyelerinin İsveç’e gelmesi gibi süreçlerde de kısıtlamalar getirmeyi planlıyor.

Düşük vasıflı işçilerin İsveç’e girişini sınırlandırma planları da hükümetin önemli hedefleri arasında. Yeni bir göç yasasıyla, çalışma izni almak isteyen göçmenlerin en az 35.600 İsveç kronu (yaklaşık 3.455 dolar) aylık maaş kazanmaları gerektiği belirtiliyor. Ancak ev hizmetleri gibi bazı meslekler bu düzenlemelerden muaf tutulabilir.

Göç politikalarının yeniden şekillendirilmesiyle İsveç, ülkede yasal hakkı olmayan göçmenlerden oluşan “gölge toplumunu” ortadan kaldırmayı ve dolandırıcılıkla mücadele etmeyi amaçlıyor. Hükümet, son yıllarda göçmen topluluklarını etkisi altına alan çete şiddeti ve organize suçlarla mücadele etmek için de bu politikaların gerekli olduğunu savunuyor.

Muhalefet ve eleştiriler

İsveç’in göç politikalarındaki bu sert değişim, ticaret sendikaları ve insan hakları örgütleri tarafından eleştiriliyor. Ticaret sendikaları, yeni düzenlemelerin iş gücü sıkıntısına yol açabileceği uyarısında bulunurken, insan hakları örgütleri bu kısıtlamaların göçmenleri daha da marjinalleştirdiğini ve savunmasız hale getirdiğini ifade ediyor. Özellikle “muhbir yasası” olarak adlandırılan ve kamu çalışanlarının belgesiz göçmenleri yetkililere bildirmesini zorunlu kılan yasa tasarısı, tartışmalara yol açıyor.

Malmö Üniversitesi'nde uluslararası göç araştırmacısı Jacob Lind, hükümetin göçmenleri günah keçisi haline getirdiğini belirterek, politikaların İsveç toplumunda derin bir hayal kırıklığı yarattığını söylüyor. 2015’te mültecileri memnuniyetle karşılayan sivil toplumun, hükümetin politika değişikliğinden sonra kendini ihanete uğramış hissettiğini vurgulayan Lind, “Hükümet, tüm sorunları göç ve entegrasyon üzerine yıkıyor” diyor.

Göç karşıtı dalgalar Avrupa’yı sarıyor

İsveç’in göç politikalarında yaşanan bu dramatik değişim, sadece ülke içinde değil, Avrupa genelinde de etkisini hissettiriyor. Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı verilerine göre, 2016 yılının sonuna kadar 5,2 milyon mülteci ve göçmen Avrupa’ya ulaştı. Özellikle Almanya, bir milyondan fazla mülteci kabul ederek bu dalganın öncüsü oldu. Ancak bu göç akını, Avrupa genelinde göçmen karşıtı hareketlerin yükselmesine ve sağcı partilere olan desteğin artmasına neden oldu.

İsveç Adalet Bakanlığı, ülkenin göçmen politikalarının etkili olduğunu savunarak, Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada, yarım yüzyıldan uzun bir süredir ilk kez İsveç’e göçenlerden daha fazlasının ülkeyi terk ettiğini duyurdu. Bu yıl İsveç’in 1997’den bu yana en düşük sığınmacı sayısına ulaşması bekleniyor. Hükümet, “sürdürülebilir göç” yolundaki bu gelişmenin entegrasyonu güçlendireceğini ve sosyal dışlanmayı azaltacağını belirtiyor.

Ekonomik sonuçlar henüz net değil

İsveç’in göçmen sayısındaki düşüş, ekonomik açıdan çeşitli endişelere yol açıyor. JPMorgan’ın baş İskandinavya ekonomisti Morten Lund, yeni göç kurallarının ekonomiyi çeşitli şekillerde etkileyebileceğini, ancak bu etkinin boyutlarının henüz belirsiz olduğunu belirtiyor. Lund’a göre, iş gücü sıkıntısı bazı sektörlerde maliyet artışlarına yol açabileceği gibi, daha az göçmen tüketici talebinin düşmesine neden olabilir. Bununla birlikte, konut piyasasında yeni konut ihtiyacının azalması, konut fiyatlarındaki artışları sınırlayabilir.

İsveç’in mevcut göç politikalarının uzun vadede hem sosyal hem de ekonomik sonuçları tartışılmaya devam ediyor. Özellikle düşük vasıflı iş gücü açığının derinleşmesi, sağlık ve bakım hizmetleri gibi sektörlerde büyük bir baskı yaratabilir.

Göçmen karşıtı politikaların yaygınlaştığı Avrupa’da, İsveç gibi uzun süredir liberal politikalarıyla bilinen ülkelerde yaşanan bu değişimlerin kıtanın gelecekteki göç politikalarına nasıl yansıyacağı merakla bekleniyor.

Kaynak: cnbce.com