ABD piyasalarının 'güvenli varlık' olduğu algısı erozyona uğruyor: Varlıklara siyasi risk primi ekleniyor

PAYLAŞ
ABD piyasalarının 'güvenli varlık' olduğu algısı erozyona uğruyor: Varlıklara siyasi risk primi ekleniyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın bu hafta açıkladığı ekonomi vizyonu, yalnızca Washington'daki siyaset sahnesinde değil, küresel piyasalarda da geniş yankı uyandırdı. Trump’a yakın isimlerden Stephen Miller, yaşananları “Amerikan tarihinin en büyük ekonomik stratejisi” olarak tanımlarken, hedge fon yöneticisi Bill Ackman da bu stratejiyi “mükemmel şekilde uygulanmış” olarak nitelendirdi. Ancak Financial Times yazarı Katie Martin’e göre piyasa aktörleri bu övgülere pek katılmış gibi görünmüyor. Çünkü yatırımcılar, Trump’ın agresif gümrük tarifelerinde ani bir geri adım atmasına rağmen ABD varlıklarından hızla uzaklaştı.

Trump’ın ekonomi politikasındaki bu dramatik U dönüşü, ilk etapta ABD hisse senetlerinde tarihi bir sıçramayı beraberinde getirdi. Ancak bu yükseliş uzun ömürlü olmadı. Ertesi gün, Asya’dan Avrupa’ya uzanan borsalardaki genel toparlanma, ABD piyasalarına uğramadı. Amerikan hisse senetleri değer kaybederken, dolar da yatırımcıların güvenli liman arayışına yanıt veremedi. Trump’ın “mini krizi” olarak nitelendirilen bu süreçte, dolar değer kaybetmeye devam etti. Hisse senetlerindeki düşüş eğilimi de sürdü.

Katie Martin, kısa vadeli dalgalanmaların abartılı yorumlara neden olabileceği uyarısında bulunuyor ancak bu gelişmelerin önemli yapısal gerçekleri açığa çıkardığını da hatırlatıyor. ABD’nin temel finansal varlıkları olarak görülen Hazine tahvilleri ve dolar, onlarca yıldır süren küresel güvenin gücünü yitiriyor. Yatırımcılar artık paralarını başka bölgelerde değerlendirmeye daha istekli. ABD varlıklarının uzun süredir sahip olduğu hegemonik üstünlük zayıflıyor.

Bu değişimin merkezinde ise yatırımcı güveni yer alıyor. Piyasalar yalnızca verilerle ve rakamlarla çalışmıyor. Aynı zamanda güven, istikrar ve kurumsal itibara da ihtiyaç duyuyor. ABD, bugüne kadar hukukun üstünlüğü, makul politika yapımı ve bağımsız kurumları sayesinde yatırımcılar için cazip bir liman olmuştu. Ancak Martin’in de altını çizdiği gibi, Trump döneminde bu temel ilkelerin tamamı sorgulanır hale geldi.

Benzer politikaların diğer ülkelerde ne gibi sonuçlara yol açtığına dair örnekler de dikkat çekici. İngiltere, Liz Truss’ın 2022 yılında mali piyasalarda yarattığı krizden bu yana yatırımcı güvenini toparlayabilmiş değil. Yeni Maliye Bakanı Rachel Reeves’in attığı her adım ve yaptığı her açıklama, piyasalarda temkinli bir yaklaşımla karşılanıyor. Japonya ise 1990’lardan bu yana süregelen borsa çöküşünün ardından küresel yatırımcıları yeniden ikna etme çabasında. Yatırımcılar hâlâ benzer bir “yanlış başlangıç” riskinden çekiniyor.

ABD açısından tablo daha da karmaşık. ABD varlıkları, küresel portföylerde yalnızca ekonomik büyüklükleriyle değil, güvenli liman statüsüyle de öne çıkıyordu. Ancak artık bu statü erozyona uğruyor. ABD Hazine tahvilleri, İngiltere devlet tahvillerine benzer bir dalgalanma profiline bürünüyor. Bazı yatırımcılar bu varlıkları gelişmekte olan piyasa tahvilleriyle kıyaslamaya başladı bile. Martin, bu eğilimi “ABD'nin EM-ifikasyonu” olarak tanımlıyor. Yani gelişmiş bir ülke olarak değil, gelişmekte olan bir ülke gibi fiyatlanma riskiyle karşı karşıya kalması.

Trump’ın ticaret politikaları bu süreçte kilit rol oynuyor. Çin ile girilen ticaret savaşları, Çin’in ABD tahvillerine olan talebini azaltıyor. Çin'in elindeki dolar varlıklarını satıp satmayacağından çok, yeni dolar birikimi yapma ihtiyacı duyup duymayacağı daha büyük bir soru işareti. Eğer bu talep azalırsa, ABD’nin borçlanma maliyetleri ciddi şekilde yükselebilir.

Trump'ın bu geri adımı bir iyimserlik emaresi olarak da görülebilir. Ancak Martin’e göre piyasalar bu haftaki hamleyle Trump’ın en uç ekonomik reflekslerine bir miktar sınırlama getirmiş olabilir. Yine de bu durum, kalıcı bir normalleşme anlamına gelmiyor. Martin, eski Polonya lideri Lech Wałęsa’nın şu sözlerini hatırlatıyor: “Bir balık çorbasını tekrar akvaryuma dönüştüremezsiniz.” Piyasalarda kaybolan güvenin geri kazanılması bu kadar kolay değil.

Özellikle uzun vadeli yatırımcılar açısından belirsizlik sürüyor. Trump fikir değiştirdiyse, tekrar değiştirmesini engelleyecek hiçbir şey yok. Bir sonraki başkanın benzer bir çizgiyi izlemeyeceği konusunda da garanti bulunmuyor. Bu nedenle ABD varlıkları artık daha önce sahip olmadıkları bir risk primine sahip. Martin’in deyimiyle, isterseniz buna “Trump primi” diyebilirsiniz.

Geleneksel olarak risksiz kabul edilen tahviller, artık bu tanımlamaya uymuyor. Dolar, ekonomik stres anlarında güvenli liman işlevini kaybetmiş görünüyor. Amerikan hisse senetleri, ilk kez ciddi bir siyasi risk barındırıyor.

Öte yandan Avrupa, dikkat çekici bir istikrar çizgisi izliyor. Martin’in aktardığına göre, Euro’nun rezerv para statüsünü güçlendirme yönündeki adımlar kararlılıkla sürdürülüyor. İç finansal entegrasyon derinleştiriliyor. Evet, Avrupa daha yavaş ve aşırı düzenlemeye maruz kalan bir yapı çiziyor. Ancak küresel ittifakları sarsmıyor, ticarette ani manevralarla risk yaratmıyor.

Bu nedenle, her ne olursa olsun ABD piyasaları artık kalıcı bir hasar almış durumda. Ve bu hasarın temelinde, Trump’ın ekonomi politikalarının yarattığı güven erozyonu yatıyor. Katie Martin’in Financial Times’ta yazdığı gibi, yatırımcılar artık yalnızca sayılara değil, kurumlara, kararlara ve siyasi istikrara da yatırım yapıyor. ABD’nin bu yeni düzende yeniden güven kazanması, kısa vadede kolay görünmüyor.