Türkiye'den astroturizm adımı: Bakanlıklar kalkınma planına dahil edecek
- Astroturizm, ışık kirliliğinin olmadığı karanlık bölgelerde gökyüzünü gözlemlemeye ve astronomik olayları keşfetmeye dayalı bir turizm dalı. Bu turizm türü, yıldızlar, gezegenler ve gökyüzü manzaraları gibi doğal fenomenlerin izlenmesi için tasarlanmış etkinlikleri içeriyor.
- CNBC-e’ye konuşan astroturizm firması Dark Sky Tour’un kurucu ortağı Kadir Uluç, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile kalkınma hedeflerine dahil etmek için bir yol haritası hazırlığında olduklarını söyledi.
- Uluç, Türkiye'nin ışık kirliliğinden arındırılmış alanlar yaratmayı hedefleyen ilk 'karanlık gökyüzü parkı'nın yakında ilan edileceğini ekledi.
Modern kentleşmenin getirdiği ışık kirliliği, gökyüzü gözlemini zorlaştırırken, astroturizm bu kaybolan manzaraları yeniden kazandırmayı amaçlayan bir turizm dalı olarak dünyada hızla yaygınlaşıyor. Afrika, ışık kirliliğinin az olduğu bölgeleriyle bu alanın lideri konumunda. Güney Afrika, Namibya ve Botsvana gibi ülkeler karanlık gökyüzü ve yıldız gözlemleri için tercih edilirken, Türkiye de ilk karanlık gökyüzü parkı ve gece müzeciliği projeleri gibi çalışmalar yürütüyor. Türkiye’nin ilk astroturizm firması Dark Sky Tour’un kurucu ortağı Kadir Uluç, astroturizmin ne olduğunu, Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini ve turizm ve sanayi bakanlıklarıyla birlikte yürüttükleri projeleri CNBC-e’ye anlattı.
Astroturizm nedir?
26 yılı aşkın süre TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nde görev yapmış olan Uluç’a göre, turizm denince akla ilk gelen deniz ve kum olsa da astroturizm toplulukların kültürel veya bilimsel etkileşim için gerçekleştirdiği bir hareketlilik olarak algılanabilir:
"Aslında turizm, kitlelerin bir yerden bir yere belirli bir amaç doğrultusunda seyahat etmesi olarak algılanıyor. Ancak Türkiye'de bu faaliyet genellikle deniz ve kum odaklı olduğu için astroturizm, bizlere oldukça farklı bir olgu gibi geliyor. Toplulukların kültürel veya bilimsel etkileşim için bir hareketliliği olduğundan bu faaliyeti astroturizm olarak tanımlıyoruz. Dünyada son yıllarda 2020 yılı itibarıyla oldukça duyulur hale geldi ama bunun temelinde günümüz gelişen teknolojisi yatıyor. Özellikle sosyal medyayla beraber etkileşimin artmasıyla birlikte bu konuda iletişim artmaya başladı. Böylece bir farkındalık oluşmaya başladı.”
‘Teknolojik yerleşimler gökyüzünü kaybettiriyor’
Kentleşme ile birlikte ışık kirliliğinin gökyüzü gözlemini zorlaştırdığını belirten Uluç, ‘teknolojik yerleşim’in doğa ve biyolojik denge üzerinde ciddi sorunlar yarattığına dikkat çekti. Uluç’a göre bu konudaki farkındalık, 1990’lı yılların ortalarından itibaren astroturizm hareketini başlattı:
“Afrika kıtası teknolojik yerleşimin az olduğu çok büyük ve nüfus yoğunluğunun da azaldığı bir kıta olduğu için ışık kirliliği açısından oldukça şanslı. Günümüz dünyasında gökyüzünü, gelişen kentlerle birlikte kaybetmeye başlıyoruz. Geceleri aydınlatma yöntemlerimiz gökyüzünü de parlatıyor. Bu sebeple gökyüzünden uzaklaştığımız ciddi bir dönem oldu. 2000’li yılların başına kadar bunu tarihleyebiliriz. Fakat o zamandan itibaren bu konuda farkındalık oluşmaya başladı. Büyük kentlerin insanları gökyüzünden dolayısıyla doğadan uzaklaştırdığını fark etmeye başladık. Bunun insanın biyolojik saatiyle ilgili problemlere neden olduğunu gördük. Aynı zamanda da en büyük etkisinin doğa üzerinde olduğunun farkına vardık. Çünkü geceleri şehirlerimizi aydınlattığımızda özellikle gün ışığıyla yaşayan insan dışındaki diğer canlıların da biyolojik saatleri bozulmaya başladı ve doğada ciddi bir denge problemi oluşmaya başladı. Bu farkındalıkla birlikte biz gökyüzünü tekrar kazanabileceğimizi ve ilgimizi tekrar oraya çekebileceğimizi fark ettik. Bu kapsamda 1990’lı yılların ortası, 2000’li yılların başından itibaren bir karanlık gökyüzü ya da ışık kirliliği olgusu ortaya çıktı. Bu aynı zamanda Dünya üzerinde gökyüzünü merak eden insanoğlunun bu konuda bir hareketliliğine neden olarak temelde astroturizm faaliyetleri bu kapsamda başlamış oldu.”
‘Göbeklitepe astroturizmin ne kadar eskiye dayandığının göstergesi’
Uluç’a göre, Göbeklitepe’deki arkeolojik buluntular, astroturizmin ne kadar eskiye dayandığını gösteriyor:
“15 bin yıl öncesinde Göbeklitepe’de insanlık tarihinin ilk yerleşim alanları keşfedildi. Orada yapılan arkeolojik çalışmalarda, yapıların tamamı gökyüzü üzerine inşa edilmiş. Çünkü insanlık aslında ilk anından itibaren hayatta kalabilmek için gökyüzünün yaşamı üzerindeki etkilerini fark etmiş. Gökyüzündeki yıldızların konumlarına bağlı olarak mevsimlerin oluştuğunu görmüşler. Tarım buna bağlı olarak gelişmiş. Günümüzde bizim için en önemli unsurlardan biri olan zaman bu şekilde keşfedilmiş. Bu etkinliklere göre, astroturizm o zamana kadar tarihlenebilir. Modern anlamdaki faaliyetler 2000'li yılların başında tanımlanmış. Dünyada bu anlamda ciddi etkinlikler yapılmaya başlandı. Bu bir arz-talep meselesi. Etkileşimin bu kadar yüksek olduğu dünyada doğal olarak bir farkındalık oluşuyor ve talep ediliyor. Bu taleplere karşılık da bazı etkinlikler veya ürünler ortaya koyuyor. Buna örnek olarak gökyüzü festivallerini söyleyebiliriz. Türkiye bu konuda oldukça iyi bir konumda çünkü bizim bilim merkezlerimiz bu hareketliliği artırmış vaziyette. Neredeyse 12 büyükşehrimizde bilim merkezimiz var. Türkiye’nin en büyüğü şu anda Konya Bilim Merkezi. Bunlar bilimsel bir hareketlilik getirdi, dolayısıyla bilimsel bir turizm hareketliliği oluşmuş oldu.”
Uluç, 1998 yılında TÜBİTAK ile başlatılan Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği'nin dünyadaki en büyük gökyüzü gözlem etkinliklerinden biri olduğunu belirterek, “Her yıl yaklaşık bin kişinin katıldığı bu etkinlik, 18-20 bin başvuru alıyor ve dünyanın en uzun soluklu gözlem festivallerinden biri" dedi.
'Bakanlıklarla yol haritası hazırlıyoruz'
Astroturizm, Amerika, Şili, İspanya ve Avustralya gibi ülkelerde kalkınma planlarına dahil edilerek profesyonel yol haritalarıyla geliştiriliyor. Türkiye'nin de bu alanda bilim merkezleri ve karanlık gökyüzü parklarıyla büyük bir avantaja sahip olduğunu vurgulayan Kadir Uluç, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı ile bu konuda yol haritası çalışmalarına başladıklarını söyledi:
“Amerika, Şili, İspanya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika gibi ülkeler bu konuda yol haritaları oluşturmaya başlamışlar. En ciddi çalışmalar özellikle Avustralya ve İspanya’da, onar yıllık kalkınma planı şeklinde yol haritaları oluşturmuşlar. Ülkemizde de biz iki yıl kadar öncesinde bu tür yol haritalarını oluşturmak üzere çalışmalara başladık. Turizm Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile birlikte Türkiye’de bu konuda bir yol haritası oluşturuyoruz. Bu kapsamda da dünyada biz de bu anlamda yerimizi sağlamlaştıralım ve öne çıkan bir ülke olalım istiyoruz. Son bir yılda bu tür etkinlikler konusunda talepte bulunan bütün kuruluşlara ya da kişilere yol haritası oluşturmada yardımcı oluyoruz. Bu çalışmaların duyulabilmesi için de çabalar sarf ediyoruz.
‘Türkiye’nin ilk karanlık gökyüzü parkı yakında duyurulacak’
Uluç, Antalya’nın İbradı bölgesinin Türkiye’nin ilk ‘karanlık gökyüzü parkı’ olarak ilan edileceğini söyledi: “Sertifikamızı aldık, ancak bazı prosedürlerin tamamlanması gerekiyor. Bu park, kırsal alanlarımızın doğal karanlığını turizm faaliyetine dönüştürme yolunda önemli bir adım. Farklı kentlerde de benzer çalışmalar yapıyoruz. Türkiye’nin şöyle bir avantajı var. Bizim nüfusumuzun büyük çoğunluğu büyük kentlere göç ettiği için kırsalımız şu anda karanlık. Bunu bir turizm faaliyetine çevirebiliriz diye düşünüyoruz.”
‘Gece müzeciliği bir astroturizm örneği’
Gece müzeciliğinin bir astroturizm örneği olduğunu anlatan Uluç, Afrodisias Antik Kenti’nde gerçekleştirilen gece müzeciliği uygulamasını örnek gösterdi: “Özellikle açık alan ören yerlerinde gece müzeciliği başladı. Bunun temeli aslında bizim iki yıl kadar önce Afrodisias Antik Kenti’nde gece yaptığımız bir etkinlik. Bu bağlamda ören yerlerinin gece de ziyarete açılabileceği ortaya çıktı. Çünkü temelde bütün antik kentler gökyüzü üzerine kurulmuş vaziyette. Bütün antik kentlerde özellikle Yunan mitolojisindeki tanrıların hepsi gökyüzünde ve bu gökyüzündeki tanrılar aslında birer takımyıldızına karşılık geliyor. Kentlerdeki tapınakların kuruluşları, belli başlı gök cisimlerinin doğuş ve batış tarihlerine bağlı olarak konumlandırılmış. Dolayısıyla biz gece müzeciliği sayesinde kentleri gökyüzüyle tekrar birleştiriyoruz. Böylelikle gökyüzü farkındalığını da artırmış oluyoruz.”